www-resimland-com-hareketli-salyangoz-resimleri.gif

25 Kasım 2011 Cuma

hey Allahım gülsek mi ağlasak mı.ben güldüm pardon:))





ama güldüm ne yapayım şimdi.mantık güzel bi fenerbahçeli olarak bu aşkı kutlamak lazım piskolojıye hayran kalmamak mümkün mü :)))





baklava değil o :))









onların baklavası varsa senin de şekerparen var kendine güvenini kaybetme :)))
balkon dıyenlerde var tabı



:)







bir nevi savunma mekanizması mı desek :)

Mihrü Mah caminin hikayesini biliyor muydunuz?










Kanuni Sultan Süleyman’ın kızı Mihrimah Sultan on yedisine bastığında, iki kişi onunla evlenmek ister. Mihrimah, yani Mihrü Mah, Farsca’da “Güneş ve Ay” anlamına gelir. Kızla evlenmek isteyenlerin biri Diyarbakır Valisi Rüstem Paşa diğeriyse Mimar Sinan’dır.

Padişah kızını Rüstem Paşa’ya verir.
Koca Sinan evlidir, ellisindedir ve de Mihrimah Sultan’a deliler gibi aşıktır! Gerçi sevdiğine kavuşamamıştır ama,aşkını, olanca güzelliğiyle sanatına yansıtmıştır.
Üsküdar’a, Saray’ın isteğiyle elbet, 1540 yılında Mihrimah Sultan Camii’nin temelini atar ve 1548’de bitirir. Camiyi yaparken, eserine sanki “etekleri yerleri süpüren bir kadının” dış çizgilerini verir.

Derken, ilk kez padişah fermanı olmaksızın, Edirnekapı’da, pek kimselerin uğramadığı ıssız ama İstanbul’un en yüksek tepelerinden birine, ikinci bir eser yapmaya koyulur Mihrimah Sultan’a. Cami küçücüktür. Minaresi otuz sekiz metredir, bir adet incecik kubbesi üzerindeyse yüz 61 pencere, camiin iç güzeliğini aydınlatır. İçerdeki sarkıtlar ve minare kenarlarındaki işlemeler Mihrimah Sultan’ın topuklarını döven saçlarını anımsatır insana. İşte, aşka adanmış iki eser.

Şimdi, gidin Edirnekapı ve Üsküdar’daki camileri aynı anda görebileceğiniz bi yer seçin. Ve 21 Mart’ta, yani geceyle gündüzün eşit olduğu günde seyreyleyin. Unutmadan, 21 Mart Mihrimah Sultan’ın doğum günüdür.
Göreceğiniz manzaraysa şudur mirim:

Edirnekapı camiinin tek minaresi ardından tepsi gibi kıpkırmızı güneş batarken, Üsküdar’daki camiinin ardından ay doğar! Mihrü Mah eşittir Güneş ve Ay.




25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü





Yıl 1960, yer Dominik Cumhuriyeti. 1930'da ülke yönetimini ele geçiren Rafael Trujillo diktatörlük yönetimini sürdürüyordu.
Dominik Cumhuriyeti'nin Cibas bölgesinde dünyaya gelen ve Mirabal Kardeşler olarak tanınan üç kızkardeş Patria, Minerva ve Maria Teresa, eşleriyle birlikte Trujillo diktatörlüğüne karşı mücadele veriyordu. Patria 1960 yılının Haziran ayında Clandestine Hareketini kurdu ve diğer kız kardeşler de bu harekete katıldı. Sembol haline geldikleri diktatörlük karşıtı mücadelelerinin çeşitli zamanlarında ağır baskılara maruz kaldılar ve hapis cezalarına çarptırıldılar. 1960 yılının Kasım ayı başlarında Trujillo ülkede iki tehlikenin varlığından söz etti: Kilise ve Mirabal Kardeşler!
Tarih 25 Kasım 1960'dı. Üç kızkardeş tecavüz edilip öldürüldüler. "Araba kazasında" öldükleri duyuruldu. Mirabal kardeşlerin öldürülmesinden bir yıl sonra Trujillo karşıtı hareket, diktatörlüğün sona ermesini sağladı.
Mirabal kız kardeşlerin anısı, özgürlük ve insan hakları için verdikleri mücadele, dünyada ve Türkiye'de insan hakları savunucuları ve kadın hareketleri için bir sembol haline geldi. 1999 yılında Birleşmiş Milletler, 25 Kasım'ın "Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması için Uluslararası Mücadele Günü" olarak benimsenmesini karar altına aldı. Kadına yönelik şiddet, toplum içinde ya da özel hayatta cinsiyete dayalı olarak kadının fiziksel, cinsel ve psikolojik zarar görmesi ve/veya acı çekmesi ile sonuçlanan ya da bu tür sonuçlara yol açabilecek olan tehdit, baskı ve özgürlüğün keyfi olarak engellenmesini kapsamaktadır. Şiddet hareketleri ve tehditleri, ister ev içinde ister toplumda meydana gelsin, veya Devlet tarafından uygulanmış, yapılmış ya da göz yumulmuş olsun, kadınların hayatına korku ve güvensizliği sokar . Taciz dahil şiddet korkusu kadının hareketliliğine sürekli baskı yapar ve haklarına erişimini kısıtlar.
Gelişen kadın hareketine ve insan hakları savunucularına rağmen dünya devletleri ve toplumları kadına yönelik şiddetin ortadan kaldırılması konusunda başarısız kaldılar. Dünya ölçeğinde her 3 kadından biri bugün şiddetin değişik biçimlerine halen maruz kalmaktadır. Kadınlar yaşamın her alanında, evlerinde, işyerlerinde, kamusal alanlarda, mücadelelerinde şiddetin çeşitli biçimlerine maruz kalmaya devam ediyorlar. Dünyanın çeşitli yerlerinde sürmekte olan savaşlarda ve iç çatışmalarda kadınlar ve kız çocukları tecavüze uğruyor, öldürülüyor ya da insan ticaretinin öznesi haline getiriliyor. Avrupa ölçeğinde her yıl 200.000 kadının insan ticareti ağlarında cinsel sömürüye uğradığını bildiriyor araştırmacılar. Türkiye'de her gün dizinden vurulan, taşlanarak öldürülen, namus cinayetine kurban giden, tecavüze uğrayan, nedeni belirsiz bir biçimde intihar eden kadınlara ilişkin haberleri izlemeye devam ediyoruz. Bu haberler, kadın örgütlerinin yaptığı araştırmalarda ortaya çıkan sayılar kadına yönelik şiddet buzdağının görünen kısmının yalnızca bir kısmını oluşturuyor. Aile içi şiddet konusunda izlenebilen istatistiksel rakamların düşüklüğüne rağmen Türkiye sıralamanın en üstlerinde yer alıyor. Kamusal alanda yaşanan şiddeti ortaya çıkarmaya yönelik çalışmalar ve bu çalışmaları yapanlar da şiddete maruz kalıyorlar bizim ülkemizde. Gözaltında taciz ve tecavüz vakalarının üstü örtülmeye çalışılıyor.
İnsan Hakları Derneği, Tüzüğünün 2. maddesinde de yer aldığı gibi eşitlik ilkesini savunmakta ve hangi nedene dayanırsa dayansın her türlü ayrımcılığa karşı çıkmaktadır.
Kadın haklarının, evrensel insan haklarının ayrılmaz bir parçası olduğu kabulünden hareket eden İnsan Hakları Derneği, kadına yönelik şiddeti, kadınların insan haklarının korunması ve geliştirilmesinin önündeki en büyük engellerden biri olarak görmektedir. Kadınlara Yönelik Ayrımcılığın Ortadan kaldırılmasına yönelik BM Sözleşmesinde de tanımlandığı gibi kadınlara yönelik şiddet erkeklerin hakimiyetine ve kadınların ilerlemesini engelleyen, kadınla erkek arasındaki çağlar boyunca sürmüş eşit olmayan güç ilişkilerinin görünen yüzüdür. İHD, şiddete dayalı iktidar ilişkilerini şiddetle reddetmektedir. Bu çerçevede kadına karşı şiddet kullanımının ortadan kaldırılması için kadınların bilgiye, yardım ve korunma hizmetlerine ulaşabilirliğinin artırılmasını, kadına yönelik şiddeti etkin bir biçimde önleyecek yasaların çıkarılmasını, şiddetin nedenleri ve sonuçlarını ele alacak eğitsel araçların kamu eliyle geliştirilmesini savunmaktadır.
Bu çerçevede, Türkiye'de kadının insan haklarını kullanabilmesi için kısa dönemde,
1. Bekaret kontrolü, istem dışı kısırlaştırma gibi uygulamaların sona erdirilmesine yönelik olarak bir an önce etkin tedbirler alınmalıdır.
2. Namus cinayetleri ve buna bağlı olarak son zamanlarda geliştirilen intihara zorla teşvik etmeyi ortadan kaldırmak üzere, feodal uygulamalara karşı eylem planları geliştirilmeli, toplumsal ve kültürel tutum değişikliği yaratacak toplum temelli yaygın eğitsel ve hukuksal faaliyetler geliştirilmelidir.
3. Kadınlara ve kız çocuklarına yönelik danışma merkezleri ve sığınma evleri açılmalıdır. Kadın örgütlerinin bu yöndeki girişimleri desteklenmelidir.
4. Türk Ceza Yasasında, kadına karşı işlenen suçlar ve cezalar yeniden gözden geçirilmeli, tanımlanmalı ve kadınlara yönelik şiddet kullanımı hukuksal temelde yasaklayıcı tedbirler geliştirilmelidir.
5. Kadının insan haklarına ve şiddetin önlenmesine yönelik kadın kuruluşlarının desteklenmesi ve etkinleştirilmesi için gerekli ulusal ve uluslararası altyapı ve destek programları geliştirilmelidir.
6. Henüz onaylanmamış olan BM Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi ile Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmeleri bir an önce onaylanmalıdır.
7. Kadına Yönelik ayrımcılığın ve şiddetin ortadan kaldırılması konusunda onaylanan uluslararası sözleşme ve protokollerde yer alan hükümlerin uygulamaya aktarılması için gerekli tüm mekanizmalar bir an önce oluşturulmalıdır.
8. Şiddet ve kadın konusunda medya organları ve örgütlenmeleri bağlayıcı kurallar geliştirmeli ve kadını ve şiddeti medya nesnesi olmaktan çıkarıcı oto-denetim mekanizmaları geliştirmelidirler.
İnsan Hakları Derneği olarak Türkiye'de ve dünyada kadının insan haklarını koruma ve geliştirme gayreti gösteren, şiddetin ortadan kaldırılması için mücadele eden tüm kadınları ve kadın kuruluşlarını en içten saygı ve dayanışma duygularımızla selamlıyoruz.
Kadına yönelik şiddete karşı ellerimizi ve yüreklerimizi birleştirelim.
İNSAN HAKLARI DERNEĞİ



ihd org.

23 Kasım 2011 Çarşamba

erdil işte :)))

çeyize koymak lazım:)





harbiden de çeyizlik zorla düşündürme sanatı :)

otur oturduğun yerde...


                                                     

ne değişim ama yav...bazen hakverıyorum desem olmayacak hepten haklı yaaa



hönk







Neden Pazartesi Cuma'ya bu kadar uzakken, Cuma Pazartesiye daha yakındır?


komik ama :)))













nerde o eski zamanlar.tabi görmüşlüğüm falan yok.hani duyduklarımız yani..o kara sevdaların olduğu devirler.bi rivayet vardı.askere giderken kadın kocasının boynuna kolye takarmış içinde kadının gözyaşı olurmuş.eğer olurda izne falan gelirse gözyaşını akıtıp doldurduğu bir başka kolye verirmiş eşine akıttığı gözyaşlarının eşini koruyacağını düşünürmüş.


şimdiki durum bkz:)) daha ne denir ki doğruluk payı var ama şimdi sen bekle uzun dönem komşunun kızı beklemesın yazık ama ona :)


askerlik anıları da tarıhe karışıp uçup gidecek...



NASILSIN ASKER? CEVAP:VADAAAAAA

iyiki varsınız...



bizler üzerinde emekleri olan ismini bile unuttuğum ilköğretim lise ve üniversite hayatım boyunca gerekse kurs eğitimleri ile bu günlere gelmemde katkısı olan bütün öğretmenlerim iyiki varsınız...
hepinizin öğretmenler günü kutlu olsun.


BAŞÖĞRETMEN ATATÜRK






Yazı devriminden sonra(1928),Atatürk'ün kara tahta başındaki resmi görülünce,O'na "başöğretmen" denilmeye başlanmıştı.Aslında,adlandırmada geç kalınmıştı
Kurtuluş Savaşı'ndan hemen sonra,bir İstanbul gazetecisi kendisine şöyle bir soru yöneltmişti:
Yurdu kurtardınız.Şimdi ne yapmak isterdiniz ?
Hiç duraklamadan şu cevabı vermişti:
-Milli Eğitim Bakanı olarak Türk Kültürünü Yükseltmeye çalışmak,en büyük amacımdır.
Ondan sonra Atatürk nerede görünse,mutlaka orada bir okula girer,öğretmen ve öğrencilerle konuşurdu
Birgün Atatürk'ün yolu köy okuluna düştü.Tek sınıflı okulda bir genç öğretmen ders veriyordu.Atatürk sınıfa girince,öğretmen kürsüsünü terk etti. Atatürk:
-Hayır,yerinizde oturunuz ve dersinize devam ediniz,dedi.Eğer izin verirseniz,bizde sizden faydalanmak isteriz.
 Sınıfa girdiği zaman,Cumhurbaşkanı bile öğretmenden sonra gelir...



KISACA 24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜ






İnsan, dünyaya geldiğinde, daha bebek iken gözlerini açar açmaz çevresindekilerini hissetmeye çalışır. Yemeği, içmeyi, emeklemeyi, yürümeyi, koşmayı ve konuşmayı öğrenir. Kendisini ve çevreyi algılamaya çalışır. Tüm bunlara karşın yine de yardıma muhtaçtır.

   İnsanın yaşamdaki ilk yardımcıları anne, baba, abla, ağabey, nine ve dedesidir. Büyüyüp gelişen çocuk bilgilenme sürecine girer. Bu nedenle aile içi eğitim ve öğretim yetersiz kalır. Çocuğun bu döneminde ihtiyaç duyduğu bilgileri, ancak okulda öğretmen klavuzluğuda sistemli bir eğitimle olacağı ve yönlendirileceği somut olarak ortaya çıkmıştır.Okulun ve öğretmenin devreye girmesiyle ailenin de bu konuda sorunu çözülür.

   Bir ulusun çağdaş ülkeler düzeyine erişebilmesi; eğitim ve öğretimin kaliteli ve bilimsel yöntemlerle yürütülmesi ile ancak mümkün olabilir.
Eğitim sorunlarını çözen uluslar; kültür, sanat, bilim, teknoloji, sosyo-ekonomik alanında da kalkınmış ve ilerlemiştir. Eğitime gereken önem ve ilgiyi göstermeyen uluslar, başka ulusların kölesi olmaya mahkumdurlar. Kalkınmanın temel şartı eğitim ve öğretimdir.

   Öğretmen; insanları eğitmeyi ve öğretmeyi meslek edinen, eğitim kurumlarında çocuk ve gençlerin eğitim öğretimlerine rehberlik eden, yön veren ve yaşam hazırlayan kimsedir. Öğretmenler gününün amacı öğretmenin toplumdaki yeri ve rolü önemi ve değeri nedir, sorunlarını belirlemek ve öğretmeni olması gerekli yüce oruna oturtmaktır. Öğretmenlerin kendi aralarında bağı kuvvetlendirmek, öğrencileri ile aralarındaki sevgi, saygı ve dayanışmayı güçlendirmektir. Emekli olan öğretmenleri saygıyla anmak ve yeni atanmış öğretmenlere mesleklerinin kutsal bilincine varmalarını sağlamaktır. İşte, Öğretmenler Günü, bu fedakar öğretmenlerimizin kıymetini bir kez daha düşünüp anlamamızı sağlayan önemli bir gündür.

   Öğretmenlerimize duyduğumuz saygı, sevgi ve şükranlarımızı dile getirmek için bu günü fırsat bilmeli ve bu duygularla, onların ellerini öpmeliyiz. Okulu bitirip hayata atıldığımız zaman, bizi bu günlere hazırlayan öğretmenlerimizi hatırlamak, ziyaret etmek ya da bir telefon, kart veya mektupla hatırlarını sormak onlar için en büyük ve en değerli armağan olacaktır.
Öğretmenler Gününün Kısa Tarihçesi
   Türkler, ilk önceleri Göktürk ve Uygur alfabelerini kullanmışlardır.
8. Yüzyıldan itibaren, İslamiyetin kabul edilmesiyle birlikte Uygur alfabesi bırakılarak Arap alfabesine geçilmiştir.

   Kurtuluş Savaşı'nı kazandıktan sonra, 29 Ekim 1923'te Cumhuriyet'i kuran ulu önder Atatürk, askeri ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda birçok yeniliği başlatmıştır. Bu yeniliklerden biri de, 1 Kasım 1928 tarihinde çıkarılan 1353 sayılı kanunla, Arap alfabesi yerine Latin alfabesinin kabulü olmuştur.
Bu tarihten itibaren yeni harflerin öğrenilmesi ve okur yazar sayısının artırılması konusunda büyük bir seferberlik başlatılmıştır.

   24 Kasım 1928 tarihinde açılan, Millet Mektepleri'nde, yaşlı, genç, çocuk, kadın... herkese yeni harflerle okuma yazma öğretilmiştir.

   Millet Mektepleri'nin açılışı ve Atatürk'ün Başöğretmenliği kabul tarihi olan 24 Kasım günü, 1981 yılından beri Öğretmenler Günü olarak kutlanmaktadır.

mebgovtrden alıntıdır..





lütfen paylaşalım bu katliama bir son verilsin..





bu görüntüler yürek burkar cinsten yüreği olana tabi.buna sebep olanlar ve buna göz yumanlar hariç tabi.hiç zararı olmayan masum bir sürü hayvan.Allah bunun hesabını sorsun sizden  hepinizi Allah bildiği gibi yapsın vicdan yoksunu zerre kadar insanlık duygusu içinde taşımayan mahluklar.






Ukrayna da yapılan avrupa futbol şampyonasına 2012 yılına kadar 250.000 sokak kedisi ve köpeklerini ihma edecekmiş.... dört tekerli krematoryumlarda canlı canlı yakılacaklarmış....
FİFA VE FUTBOLCULAR BUNU TAKMIYOR.

LÜTFEN BUNU PAYLAŞIN... 2012 UKRAYNA BOYKOT EDİLSİN





bunu önemsediğimizi gösterelim lütfen duyarlı olalım.



20 Kasım 2011 Pazar

poşetlere kapak yapalım geri dönüşüm olsun :)

işte üretken ve çevreci kişiliklerin bir buluşu :)


bır kaç blog ve yabancı site gezerken dikkat ettim ve hemen paylaşmak istedim.Sonuçta çevreci bir kişilğe sahibim :) ve oldukça pratik bir yapımı var denemedim ama gayet kullanışlı gibi.alıntılar dahilinde şimdi nasıl yapıldığını öğrenelim...


öncelikle suyun sağlık açısından önemi belirttiğim yazıyı okuyoruz ve içtiğimiz suyun pet şişesini atmıyoruz :)
1.ADIM:
küçük büyük damacana vs.... kapağa yakın bölümden kesiyoruz.kapağına biraz mesafe kalacak şekilde.

2.ADIM:
kestiğimiz şişeden poşeti güzelce geçiriyoruz



3.ADIM:
poşetimizi geçirdikten sonra kapağını kapatıyoruz ve işlevsel bir poşet ortaya çıkıyor :)


iyi günlerde kullanın....

çaresiz kurbağalar.



hayatımız da bu anlatanlarla birebir örtüşmüyor mu?
hayatta en güzel şey başkalarının yapamazsın dediği şeyleri yapabilmekmiş diye bir güzel söz var tıpkı animasyondaki gibi.bazen çevremizi gerektiğinden fazla önemseriz bazen de bize inananlar olsa bile biz kendimizi yeterli görmeyiz ya da aslında her sey tamamdır düşüncede kalır fakat bir nevi atalet durumu.her ne olursa olsun kendi iç sesimize önem vermeliyiz tabiki pozitif olanlara.sevdiklerimize yakınlaraımıza destek olmayı unutmamalıyız.

suyun önemi ve su içmek için 46 sebep:










Su gerçekten hayattır. Bedenimizin % 65'i sudan oluşur. Su yaşamımızın sürdürülmesi için temel besinlerdendir. Bedenimizin ısı dengesi, hücre içi yaşamın devamı, besinlerin yakılması, sindirilmesi suya bağlıdır. Suyun az alınması halinde ciddi sağlık sorunlarına kapı açılmış olur.

Su az tüketildiğinde bedenimizdeki yağ oranı yükselir, böbrekler yeterli su alamayınca karaciğerin görevi ağırlaşır ve böbreği ikame etmeye çalışır. Yağ deposunu enerjiye çevirmesi gereken karaciğer işini aksatır ve yağların eritilmesi yavaşlar.

Su aynı zamanda bedenimizdeki toksinlerin temizlenmesinde de etkilidir. Soğuk içildiğindekana daha hızlı karışır.

Bir yetişkin günde yaklaşık 10 bardak su kaybeder. Bu sebeple kaybedilen suyun yerine yenisinin konulması gerekir. Her ne kadar diğer içeceklerden de su ihtiyacımızı karşıladığımızı düşünsek de kahve, çay ya da colalı içecekler aslında idrar söktürücüdür ve bedenimizin ihtiyacı olan suyu kaybetmemize sebep olurlar.

Su kalori içermez. Bu sebeple diyetlerde öne çıkan bir içecektir. Bununla birlikte suyun yağı yakmaya yardım etmesi, toksinleri temizlemesi özellikle diyet ve egzersizlerde abartılmaması gereken bir durumdur. Zira aşırı su tüketimi halinde bedenimiz ihtiyaç duyduğu vitaminleri de kaybedebilir. Sudaki kristal maddeler ise aşırı tüketim halinde böbreklerde birikerek taşsal kalıntılara sebebiyet verebilir.

Diyet ya da sağlık amaçlı yapılan egzersizlerde suyun egzersizden yarım saat sonra ve egzersiz bittikten on beş dakika sonra içilmesi daha uygun olacaktır.

Su yaşamımızda vazgeçilmez olmasına karşın temel problem, su içme kültürünü geliştiremeyişimizdedir. Hem kendimiz hem de çocuklarımız için su içme kültürünükazanmalıyız. İşte ya da evde mutlaka suyu yakınlarımızda tutmalıyız. Hatta su içmeyi kendimize hatırlatmalıyız. Günlük içeceklerden su almak yerine suyu olduğu gibi karışımsız içmeliyiz.



İşte su içmek için 46 neden:
 1- Hiç bir şey su olmadan yaşayamaz.
 2- Göreceli su yetersizliği vücudun bazı fonksiyonlarını önce bastırır, sonra öldürür.
 3- Su temel enerji kaynağıdır.
 4- Su vücudun her hücresinde eletriksel ve manyetik enerji üretir, bize yaşam gücü verir.
 5- Hücre yapısındaki maddeleri birbirine bağlayan bir yapıştırıcıdır.
 6- DNA hasarını önler ve onarım mekanizmalarının daha iyi çalışmasına yardımcı olur, böylece üretilen Anormal DNA sayısı azalır.
 7- Bağışıklık sisteminin merkezi olan kemik iliğinde, bu sistemi kanser de dahil olmak üzere, çeşitli hastalıklara karşı güçlendirir.
 8- Bütün besinlerin, vitaminlerin ve minerallerin temel çözücüsüdür. Vücutta besinleri küçük parçalara ayırır, sindirimlerinde ve son metabolik aşamalarında görev yapar.
 9- Besinlere enerji verir ve parçalanan besinler sindirim sırasında bu enerjiyi vücuda aktarır. Susuz yenen yemeğin vücut için hiçbir enerji değeri yoktur.
10-Su, besinlerdeki gerekli öğelerin emilimini artırır. 
11-Bütün öğelerin vücuda taşınmasına yardımcı olur.
 12-Akciğerlerde Oksijen toplayan kırmızı kan hücrelerinin çalışma verimini artırır.
 13-Hücreye ulaşan su, o hücreye oksijen verir ve atık gazları vücuttan atılmaları için akciğerlere taşır.
 14-Vücudun çeşitli bölgelerinden zehirli atıkları toplar ve atılmaları için karaciğer ya da böbreklere taşır.
 15-Eklem boşluklarındaki temel yağlayıcı maddedir, sırt ağrılarının oluşumunun önlenmesinde yardımcı olur.
 16-Omurgadaki diskleri "şok emici su yastıkları"na dönüştürür.
 17-Bağırsakları en iyi çalıştıran yağlayıcı maddedir, kabızlığı önler.
 18-Kalp krizi ve felce karşı koruyucudur.
 19-Kalp ve beyin damarlarında pıhtılaşmayı önler.
 20-Vücudun soğutma ve ısıtma sistemleri için vazgeçilmezdir.
 21-Düşünme başta olmak üzere, bütün beyin fonksiyonları için bize güç ve eletriksel enerji verir.
 22-Serotonin ve diğer noransmitterlerin (sinir ileticileri) üretimi için vazgeçilmezdir.
 23-Melatonin de dahil olmak üzere, beyinde üretilen bütün hormonların yapımı için gereklidir.
 24-Çocuklarda ve yetişkinlerde dikkat yetersizliği sorununa çözüm getirir.
 25-Çalışma verimini artırır ve dikkat aralığını büyütür.
 26-Su dünyadaki diğer bütün içeceklerden daha kolay bulunabilir ve hiçbir yan etkisi yoktur.
 27-Stres, gerginlik ve depresyonun hafiflemesine yardımcı olur. 28-Uykuyu düzenler.
 29-Yorgunluğun giderilmesine yardımcı olur .
 30-Cildi yumuşatır ve yaşlılık belirtilerinin azalmasına yardımcı olur.
 31-Gözlere canlılık ve parlaklık verir.
 32-Glokomdan korunmamıza yardım eder.
 33-Kemik iliğinde kan üretim sistemlerini düzenler, lösemi ve lenfoma oluşumunun önlenmesine yardımcı olur.
 34-Vücutta enfeksiyon ve kanser hücrelerinin geliştiği bölgelerde bağışıklık sistemini güçlendirmek için çok gereklidir.
 35-Kanı sulandırır ve dolaşım sırasında pıhtılaşmasını önler.
 36-kadınlarda, adet öncesi ağrıyı ve ateş basmasını hafifletir.
 37-Kalp atışıyla birlikte kanı sulandırıp dalgalandırarak dolaşımdaki katı maddelerin dibe çökmesini engeller.
 38-İnsan vücudunda dehidrasyon sırasında kullanılabilecek bir su deposu yoktur. Bu nedenle gün boyunca düzenli olarak su içmemiz gerekir.
 39-Dehidrasyon cinsellik hormonunun üretimine engel olur, bu iktidarsızlık ve libido kaybının başlıca nedenlerinden biridir.
 40-Su içtiğiniz zaman susuzluk ve açlık duygularını ayırt edebilirsiniz.
 41-Kilo vermenin en iyi yolu su içmektir. Düzenli aralıklarla su için ve sıkı bir rejim yapmadan zayıflayın. Acıktığınız zaman aşırı yememeli ama susadığınızda suyunuzu içmelisiniz.
 42-Dehidrasyon doku boşlukları, eklemler, böbrekler, karaciğer, beyin ve deride zehirli çökeltilerin birikmesine yol açar. Su bunları temizler.
 43-Su, gebelikte sabah bulantılarını azaltır.
 44-Zihin ve vücut fonksiyonlarını bütünleştirir. Karar verme ve hedefleri belirleme yeteneğini artırır.
 45-Yaşlılıkta bellek kaybının önlenmesine yardımcı olur. Alzheimer, Multipl Skleroz, Parkinson ve Lou Gehring hastalıklarının riskini azaltır.
 46-Kafein, Alkol ve bazı ilaçlara duyulan bağımlılığın giderilmesine yardımcı olur.



19 Kasım 2011 Cumartesi

doğru tarımı destekliyoruz..eti burçak yemeye devam...






“Bu topraklarda doğal kalmış bir şeyler hâlâ var” mottosuyla yola çıkan Eti Burçak, ülkemizin doğal kaynaklarının korunması için sosyal sorumluluk bilinciyle 2008’den bu yana Doğal Hayatı Koruma Vakfı ile işbirliği yapıyor.
Konya Kapalı Havzası’nın sürdürülebilir geleceği için 2008 yılında bir araya gelerek Konya Havzası Modern Sulama Projesi’ni başlatan ve işbirliklerini elde ettikleri başarılı sonuçlarla dört yıl boyunca daha da genişleten ETİ Burçak ve Doğal Hayatı Koruma Vakfı, kısıtlı su kaynaklarının toprak ve tarıma etkisiyle ilgili farkındalığın artırılmasını ve yaşamsal kıt bir kaynak olan suyun toplumun tüm kesimleri tarafından akılcı kullanılmasını sağlamayı amaçlıyor.
Konya Havzası tehdit altında
Konya Havzası çok ciddi kuraklık tehdidi ile karşı karşıya! Havzada yeraltı su seviyesi her geçen yıl düşüyor, sulak alanlar hızla yok oluyor. Küresel iklim değişikliğinden ve dolayısıyla kuraklıktan en fazla etkilenecek bölgelerden biri burası. Son 50 yılda bölgedeki sulak alanların %65’i kurudu. Yeraltı su seviyesi 14.3 m düşmüş durumda. Havzadaki kuyuların %65’i kaçak. Her yıl, 36 Küçük Çekmece Gölü’ne eşit miktarda su yeraltından çekiliyor.
Üstelik iklim senaryolarına baktığımızda bölgeyi kötü haberler bekliyor. Konya Havzası’nda 2015 yılına kadar sıcaklıkların 2,5 derece; 2030’ların sonundan itibaren ise 4-6 derece kadar artması bekleniyor. Sıcaklıkların ve buharlaşmanın artmasıyla beraber, 2030’ların sonundan itibaren %20-%30 daha az yağış düşeceği öngörülüyor. Bölgede önümüzdeki 50 yılda toplam kullanılabilir su miktarında %56 azalma bekleniyor.
Oysa, Konya Havzası’nda tarımda modern sulamaya geçilmesi ve ürün deseninin değiştirilmesi halinde her yıl 2.4 milyar m3 su tasarrufu sağlanabilmesi mümkün. Bu miktar İstanbul’un 3 yıllık su ihtiyacını karşılamaya yetiyor.
Bugüne kadar neler yapıldı?
Yıl 2008: Konya Havzası’nda “Modern Sulama Projesi”

Eti Burçak ve Doğal Hayatı Koruma Vakfı işbirliğinin ilk yılında hayata geçen proje kapsamında, suyun en çok kullanıldığı tarım sektöründe verimli ve akılcı sulama yöntemleri yöre çiftçilerine pilot uygulamalarla tanıtıldı ve eğitimler gerçekleştirildi. 46 dekar alanda sürdürülen pilot modern sulama uygulamaları sonucunda; su tasarrufunda %47, enerji tasarrufunda %58, verimde %28 artış sağlandı, 200 çiftçiye tarımsal su tasarrufu konusunda eğitim verildi.
Yıl 2009: “Türkiye’nin Yarınları Araştırması”

İçinde bulunduğumuz yüzyılda, küresel iklim değişikliğinin etkisiyle hem ülke genelinde hem de Konya Havzası ile Doğu Akdeniz Havzası özelinde, sıcaklık, yağış ve buharlaşmada yaşanacak değişimleri belirleyecek bilimsel bir araştırma yapıldı. Bu araştırma, 2015, 2030 ve 2050 yıllarına dair iklim senaryolarını ortaya koydu. İklim değişikliğinin getireceği kuraklığa çözüm önerileri geliştirildi. Sonuçta görüldü ki bir değişim ve dönüşüm başlatmak, seferberlik ruhuyla derhal harekete geçmek gerekiyor.
Yıl 2010: “Türkiye’nin Yarınları için İklime Uyum Seferberliği”

Eti Burçak ve Doğal Hayatı Koruma Vakfı, 2010 yılında Konya Havzası’nın 100 yıl sonra da var olması için değişimin öncülüğünü üstlendi. “Türkiye’nin Yarınları için İklime Uyum Seferberliği”ni başlatarak seferberlik tırı ile yola çıktı. Bu yolculuk boyunca araştırma sonuçları paylaşıldı, iklime uyumlu tarım çözümleri konusunda eğitimler verildi. Beyşehir, Çumra, Ereğli, Karapınar, Altınekin ve Konya merkezde düzenlenen eğitimlere yaklaşık 3000 çiftçi ve tarım sektöründen temsilciler katıldı.
Yıl 2011: İklime Uyum Seferberliği Devam Ediyor

ETİ Burçak ve Doğal Hayatı Koruma Vakfı işbirliğinin 4. Yılında, İklime Uyum Seferberliği aynı heyecanla devam etti. Bu proje ile iklime uyumlu tarımsal üretimin yaygınlaştırılması ve modern sulamaya geçişin hızlandırılması amaçlandı. İklim değişikliğine uyum konusunda farkındalığı geliştirecek eğitimler ve pilot uygulamalarla bölge çiftçileri doğru sulama yöntemlerine yönlendirildi. Bu kapsamda, Altınekin ilçesinde, iki farklı pilot bölgede buğdayda yağmurlama sulama; Çumra ilçesinde arpa üretiminde yağmurlama sulama ve Karapınar’da Ayçiçeği’nde damla sulama yapıldı. Bu köylerdeki çiftçiler seferberliğe katılarak hem doğru tarım uygulamalarıyla daha çok ürün aldılar hem de Türkiye’nin ve Konya Havzası’nın doğal kaynaklarının korunmasına katkı sağladılar.
Doğru tarımla etkili sonuçlar
Bu yıl sonu itibariyle, İklime Uyum Seferberliği Projesi pilot uygulamaları sonucunda; su kullanımında % 47 tasarruf, verimde %36 artış, işçilikte %100, enerjide %47 tasarruf gibi çarpıcı sonuçlar elde edilmiş durumda. Toplamda 10.470 KWH enerji tasarrufu sağlandı. Su tasarrufu miktarı ise 20.640 m3. Evde kişi başına tüketilen suyun 150 litre olduğunu göz önüne aldığımızda bu rakam, dört kişiden oluşan 34.000 ailenin bir günlük su tüketimine eşdeğer bir rakam.
Doğru tarım uygulamaları sürdükçe bölgeden gelen iyi haberler artacak. Önümüzdeki yıllarda Eti Burçak ve Doğal Hayatı Koruma Vakfı, Konya Havzası’nda doğru tarımı desteklemeye devam edecek.

WWF-Türkiye ve ETİ Burçak işbirliği ile yapılan ‘Türkiye’nin Yarınları Projesi’ Türkiye geneli ve Konya Kapalı Havzası özelinde küresel iklim değişikliğinin olası etkilerini şöyle ortaya konuluyor:
  • Türkiye genelinde sıcaklık artışı 2030’lu yılların sonuna kadar sınırlı kalacak, bu tarihten itibaren sıcaklıklarda hızlı artışlar görülecek.
  • Artışlar mevsimsel ve bölgesel farklılıklar gösterecek.
  • Kış mevsimindeki sıcaklık artışları yer yer 4˚C civarına, yaz mevsimindeki artışlar ise 6˚C civarına ulaşacak.
  • Mevsimsel olarak incelendiğinde kış yağışlarında Türkiye’nin güney kesimlerinde ciddi azalışlar, buna karşılık kuzey kesimlerinde artışlar görülecek.
  • Özellikle Fırat ve Dicle gibi büyük nehirleri besleyen Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki kar kalınlığında sıcaklık artışından dolayı meydana gelecek azalma yüzey akışında önemli mevsimsel değişikliklere yol açacak.
  • Kar birikme dönemi olan kış mevsiminde daha az kar birikecek, daha çok su akışa geçecektir. Kar erime döneminde ise daha az birikmiş kar olacağından, daha az yüzey akışı meydana gelecek. Bu nedenle nehirlerdeki akış rejimi değişecek. Kış aylarında debiler yükselirken, ilkbahar aylarında düşecek.
  • Konya Kapalı Havzası’nda sıcaklık artışının 2015 yılına kadar 2,5˚C civarında olacağı, bu artışın 2070 sonrasında 6˚C’yi bulabileceği öngörülmekte.
  • 2030’lu yıllardan sonra yağışlarda %20-30 seviyelerinde azalma görülecek.
  • Yıllık yağışlardaki düşüş sebebiyle önümüzdeki 50 yıl içerisinde yüzey sularında %65, yeraltı sularında %54; toplam su bütçesinde %56 düşüş yaşanacak.



o zaman ne yapıyoruz bu güzelliğe imza atan eti burçaktan bol bol yemeye devam ediyoruz.bakın bu güne kadar neler yapılmış.bir parça payımız olduysa ne mutlu bize :)